Öyle, çaresiz...

 

Seni görene dek güzelliğin tek başına asla yeterli olmayacağını düşünürdüm. Fakat o kadar güzelsin ki bütün kaidelerimi yok ettin. Yıllardır inandığım düşüncelerimi yıkmaya bir gülüşün yetti. Yolumuzun kesiştiği o esrarlı günden beri eski ben değilim. Aşka dair bütün parametrelerim yıkıldı. Beklenti namına bir şey kalmadı. Çok güzelsin ve ben başka hiçbir şey düşünemiyorum. Bir bakışın tüm yanlışlarını sıfırlıyor gözümde ve kimi zaman bundan ürkmeye başlıyorum. Ki gözümde kusursuz bir haldesin. Ufak bir çocuğun masumane, bilmezliğinden ötürü yaptığı küçük şirinlikler gibi vaziyetin. Hudutlarımı yıktın geçtin. Dilim sustu. Kimseyle konuşmak istemiyorum. Kimseyi dinlemek istemiyorum. Seni seyredip saatlerce susmak, sadece seni dinlemek istiyorum.

Ne ben anlatabilirim, ne sen sezebilirsin… Uğruna yok olmayı göze alacak kadar bağlanmışım hiç farkında olmadan. Tüm dikenli yollara yalınayak girecek, tüm çetin savaşlara zırhsız koşacak kadar sevmişim… İnsanı ağır ağır kuşatan illet bir hastalık gibi sarmışsın her hücremi, sensiz kaldığımda çıldıracak gibi olduğumda fark ettim. Yanından her ayrıldığımda, kendimi seni tekrar bana getirecek dakikaları sayarken bulduğumda fark ettim. Olmadığın mekândan ve zamandan soyutlandığımda anladım sensiz bir anlam ifade etmediğimi. Kalabalıklarda gözüm seni aradığında; göremeyince kendimi yapayalnız hissettiğimde anladım. Sensiz geçen günlerde odamdaki saatin ne kadar da yavaş ilerlediğini fark ettiğimde zamanın kahredici sessizliğinde anladım. Milyonlarca insanın yaşadığı metropolde döndüğüm her köşeden senin çıkabilecek olma ihtimaline sarılarak adımladığım sokaklarda anladım. Her şeyden vazgeçip bir tek senden geçemediğimde anladım. Seni sevmiştim artık ve bunun geri dönüşü yoktu. Hiç hazırlıksız bir fırtınaya yakalanmıştım, tahta bir sandalla büyük bir ummanın dalgaları arasında. Şemsiyesiz kalmıştım şiddetli sağanak altında ve saçak altlarına sığınarak yürürken insanlar, rahmettir diyerek sarılıp kaderime en ağır adımlarla devam ettim yoluma. Her damlada bir kez daha düştün gönlüme. Seni bir kez görmek uğruna her şeye razı geldim eriyip giderek, zamanın acımasız kollarında. Uzaktan gördüğüm her insanda senin çehreni aramıyor olsaydım, belki daha mutlu yürüyebilirdim kentin sokaklarında…

Ben kendimi beğenmezdim, sen güzeldin, çok güzeldin ve farkındaydın. Sen kalabalıklar içindeyken ben yapayalnızdım. Dilimiz vardı bir ortak, en farklı kelimeleri kullanırdık. Değişen alfabeye ayak uyduramayan insanlar gibi apayrı cümlelerle konuşurduk. Ki sen bana baktığında ben bir dilim olduğunu da unuturdum. Bir de gökyüzümüz vardı ortak. Lakin orada da ortak bir paydamız yoktu; sen güneşli bir hava ve gündüz vakti, ben kasvetli bir havayla hep gece yarılarıydım.

Ortak bir payda yarat kelimelerimize! Bir kez aynı frekansta buluşabilsek, belki bir şeyler… Bir kez aynı cümlelerle konuşalım. Kalmadı gücüm suskunluğa. Etrafındaki kalabalıkların arasına bir kez olsun beni de al.

Bir kez konuşsak…

Belki bir şeyler…

Hayal!

Hayır, olmayacak!