imdat!

 

Bahaneye gerek yok, artık anladım. Hayatımın kötü ilerlemesi için kimsenin bir şey yapmasına gerek yok, ben kendime yetiyorum. Suçu üzerine yükleyip kendimi temize çıkaracak bir kurban aramayı bırakalı çok zaman oldu. Ben, bu kadarım işte. Her gün aynada gördüğünden nefret, kadere sövenler – haşa – bir yana dursun, her gün kendine sövmek ve kaderin suçsuz olduğunu bilmek. Bitmek bilmeyen döngü, içinden çıkılmayan girdap, gidenlerin boğulduğu ve belki de bu anlatılardan korkulduğundan keşfi tamamlanamayan kara bir delik; uçsuz bucaksız. Katil de benim maktul de lakin yok olan bir hayatın sonunda, mahkemede hakim değil, sadece mahkum olacağım. Kimse bana benim kadar zarar vermedi. Çünkü kimse bana zarar verecek kadar tanımıyordu belki de beni. Beni en iyi tanıyan bendim. En savunmasız anlarımı bilirdim ve öldürücü darbeyi acımasızca vururdum. Bir an olsun acımak duygusu geçmezdi aklımdan. Her yol ayrımında daima yanlış yolu seçer ve hayatı kendime zehir eder dururdum. Bir kez olsun doğru yola girseydim bugün burada olmazdım. İlk düğme yanlış iliklendikten sonra hangi düğmeye ne oldu hiç bakamadım…

İnsanların hayatlarına bakıyorum ve duraksıyorum. Kınamak falan geçti artık, o cahillikler eskidendi. “Ne haddime?” diyorum. Fark ettim ki herkes yanılabiliyor, herkes düşebiliyor. Kiminin kalkmaya gücü yetiyor, kimi olduğu yerde kalıyor. Artık düşen her insan bana masum geliyor. Bataklıkta da olsa çıkmak için çırpınan insanlara saygım her gün artıyor. Kendini daha da aşağı iten kendimi gördükçe…

Artık gücüm yok. Yaşayamıyorum. Yalnızım. Tutabileceğim bir el yok. Dört bir yandan üzerime geliyor insanlar, eşya, duygular ve daha neler neler… Sahiden gücüm yetmiyor yaşamaya. Mübalağa olduğunu düşünmüyorum, çok çaresizim. Yurdumu kaybedeli çok oldu. Bulmuştum. Yine kaybettim. Düşseydim eğer sahiden, kalkacak gücü bulabilirdim kendimde. Oysa ben sürekli atladım en yüksek uçurumlardan aşağı, fütursuzca. Çok arandım durdum, “İllaki biri itmiştir.” dedim. İşin aslını çok geç anladım. Kimsenin bana bir şey yaptığı yoktu. Düşseydim tutacak el de bulurdum kalkacak dayanak da. Ben ise sahtekar futbolcular gibi ceza sahasında kendimi atıp durdum. Bir de utanmadan hakeme dönüp penaltı bekledim. Oyundan da atılmadım hiç. Bir kez atılsaydım belki akıllanacaktım. Atılmadım.

Şimdi senden çok uzağım. Bu kendi tercihim mi? Bilmiyorum! Biliyorum. Kahretsin, biliyorum. Ben yaptım. Yardım dileniyorum. Yanına gelmek, artık bu diyarlarda barınamamak ve sadece seninle olmak istemek, ne haddime! Âşık katlanacak. Ne katlanması, ben aşkın adını bile unuttum. Senden o kadar uzağım ki bir türlü gelemiyorum. Pervane gibi olmam gerekti oysa, yansam da etrafında devam etmeliydim aşk ile! Dileniyorum. Acımanı diliyorum. Yaramazlık yapan ufak bir çocuğun korkuyla karışık temennileri gibi. Senden ayrı her saniye saygısızlık, ahmaklık… Çaresizim. Ben seni bıraksam da(…) sen beni bırakma. Medet!