Bahaneye
gerek yok, artık anladım. Hayatımın kötü ilerlemesi için kimsenin bir şey
yapmasına gerek yok, ben kendime yetiyorum. Suçu üzerine yükleyip kendimi
temize çıkaracak bir kurban aramayı bırakalı çok zaman oldu. Ben, bu kadarım
işte. Her gün aynada gördüğünden nefret, kadere sövenler – haşa – bir yana
dursun, her gün kendine sövmek ve kaderin suçsuz olduğunu bilmek. Bitmek
bilmeyen döngü, içinden çıkılmayan girdap, gidenlerin boğulduğu ve belki de bu anlatılardan
korkulduğundan keşfi tamamlanamayan kara bir delik; uçsuz bucaksız. Katil de
benim maktul de lakin yok olan bir hayatın sonunda, mahkemede hakim değil, sadece
mahkum olacağım. Kimse bana benim kadar zarar vermedi. Çünkü kimse bana zarar
verecek kadar tanımıyordu belki de beni. Beni en iyi tanıyan bendim. En
savunmasız anlarımı bilirdim ve öldürücü darbeyi acımasızca vururdum. Bir an
olsun acımak duygusu geçmezdi aklımdan. Her yol ayrımında daima yanlış yolu
seçer ve hayatı kendime zehir eder dururdum. Bir kez olsun doğru yola girseydim
bugün burada olmazdım. İlk düğme yanlış iliklendikten sonra hangi düğmeye ne
oldu hiç bakamadım…
İnsanların
hayatlarına bakıyorum ve duraksıyorum. Kınamak falan geçti artık, o cahillikler
eskidendi. “Ne haddime?” diyorum. Fark ettim ki herkes yanılabiliyor, herkes
düşebiliyor. Kiminin kalkmaya gücü yetiyor, kimi olduğu yerde kalıyor. Artık
düşen her insan bana masum geliyor. Bataklıkta da olsa çıkmak için çırpınan
insanlara saygım her gün artıyor. Kendini daha da aşağı iten kendimi gördükçe…
Artık gücüm
yok. Yaşayamıyorum. Yalnızım. Tutabileceğim bir el yok. Dört bir yandan üzerime
geliyor insanlar, eşya, duygular ve daha neler neler… Sahiden gücüm yetmiyor
yaşamaya. Mübalağa olduğunu düşünmüyorum, çok çaresizim. Yurdumu kaybedeli çok
oldu. Bulmuştum. Yine kaybettim. Düşseydim eğer sahiden, kalkacak gücü
bulabilirdim kendimde. Oysa ben sürekli atladım en yüksek uçurumlardan aşağı,
fütursuzca. Çok arandım durdum, “İllaki biri itmiştir.” dedim. İşin aslını çok
geç anladım. Kimsenin bana bir şey yaptığı yoktu. Düşseydim tutacak el de
bulurdum kalkacak dayanak da. Ben ise sahtekar futbolcular gibi ceza sahasında
kendimi atıp durdum. Bir de utanmadan hakeme dönüp penaltı bekledim. Oyundan da
atılmadım hiç. Bir kez atılsaydım belki akıllanacaktım. Atılmadım.
Şimdi senden
çok uzağım. Bu kendi tercihim mi? Bilmiyorum! Biliyorum. Kahretsin, biliyorum.
Ben yaptım. Yardım dileniyorum. Yanına gelmek, artık bu diyarlarda barınamamak
ve sadece seninle olmak istemek, ne haddime! Âşık katlanacak. Ne katlanması,
ben aşkın adını bile unuttum. Senden o kadar uzağım ki bir türlü gelemiyorum.
Pervane gibi olmam gerekti oysa, yansam da etrafında devam etmeliydim aşk ile!
Dileniyorum. Acımanı diliyorum. Yaramazlık yapan ufak bir çocuğun korkuyla
karışık temennileri gibi. Senden ayrı her saniye saygısızlık, ahmaklık…
Çaresizim. Ben seni bıraksam da(…) sen beni bırakma. Medet!