Biliyor musun
her an aklımdasın. Henüz bitirdiğim ve belki de ömrüm boyunca bir daha tek bir
sayfasına bile bakmayacak olup tozlu raflara hapsettiğim uzun soluklu bir
kitabın bitmek bilmeyen acı cümlelerinde, küçükken neden dinlediğine anlam
veremediğim fakat büyüdükçe anladığım ve beni de esir alan babamdan miras kalan
arabesk şarkıların arasında, düşüncelerin bombardımana tuttuğu ve ufacık bir
soluk alacak kadar bile yer kalmayan kafamı “dağıtmak” için çıktığım gece yürüyüşünde
soğuk havanın dolunayın ve yıldızların altında parkta ısınmak için birbirine
sarılarak hayal kuran genç sevgilileri gördüğümde, bir yerden bir yere gitmenin
sadece bir zulüm olduğu ve günlerimin hatta yıllarımın sadece yolda geçtiği şu
metropolde rastladığım kalabalıkların arasında ve dahası tahmin edebileceğin
edemeyeceğin, gündelik yaşamın her anında sana rastlıyorum ben.
Hiç
gelmeyeceğini bilmeme rağmen her anı senin boşluğunla dolduruyorum ben. Sonra
yaşamım da koca bir boşluğa dönüşüyor yokluğunda ve ben de içinde boğuluyorum. Kalabalık
bir ortamda gündelik mevzular konuşulurken birden sen düşüyorsun aklıma. Oturan
insanların arasında seni düşünüyorum. Yokluğunla var oluyorsun her an zihnimde.
Aslında onlara eşlik edip gülüp eğlenmek gibi seçenekler de mevcut ama senin
olmadığın bir ortamda gülüyor olmak beni korkutuyor. Sensiz bir tebessüm
tahayyül edemiyorum. Sokağa çıkacağın an göreceğim bütün insanların arasında
senin olmayacak olman yaralıyor önce. Sonra gün boyu duyacağım tüm lüzumsuz kelimeler
ve asla duyamayacak olduğum sesin geliyor aklıma. Temas etmekten delicesine
korktuğum gözlerin geliyor aklıma, baharları anımsatan yeşillikte gözlerin; ve
onları göremeyeceğim. Sensizliğim geliyor aklıma ve asla seninle olamayacağım. Sonra
ben gidiyorum aklımdan. Ben beni terk ediyorum ve ne yaptığı bilinmez bir adam
oluyorum. Çaresiz, kimsesiz, yorgun, bitkin, bıkkın.
Aslında seni
bulmak için başlıyorum güne. Sonraki gün seni görmek duasıyla kapatıp
gözlerimi, dinmek bilmeyen yokluğunun sapladığı ağrıyla koyuyorum başımı yastığa.
Sonra hepsinin koca bir hayalden ibaret olduğu aklıma geliyor ve acı gerçekle
yüzleşirken hayata küsüyorum.
Aşkın
yüceliğine kapılmaktan mıdır bilmiyorum lakin tüm bunların arasında asla gelmeyecek
oluşunu bir yerden sonra kabulleniyorum. Yokluğunla mutluyum. Sana dair hiçbir
beklentim yok. Merak etme, kimseler bilmeyecek. Neleri gizlemedim, seni mi açık
edeceğim? “Âşığın beklentisi mi olur?” sorusuyla, her gün içimde daha da büyüyen
sevdam ile yoluma devam ediyorum.
Bir kez olsun
uzaktan görmek bile tüm yaralarıma iyi geliyor. Tıpta yeri olmayan bir tedavi
biçimi gibi seni görmek, üstelik sen bana bakmasan da. Seninle konuşmak iyi
geliyor bana, sen benimle konuşmasan da. Bir kez olsun kelimelerimiz çarpışmasa
bile boşlukta. Hayalinle konuşmak beni rahatlatıyor.
Belki de
hepsi koca bir yalan. Kavuşmayı kim istemez? Oysa o kadar acı çektim ki
yokluğunu kabullenmeye razı geldim. Çünkü her yeni günün yeni bir yok oluşa
gebe olduğu bu aşkın içerisinde acı çekmekten çok yoruldum. Seni söküp atmayı
denediğim bir gecenin sabahında metrelerce uzaktan gördüğüm o ilk anda sönmüş
bir ateş yeniden harlanıyor ve ben her defasında en başa dönüyorum. Bir de… Felaketim
olup da ağladığım mevzular var. En iyisi beklentisizce sevmenin yüceliğine teslim
olmak. Zaten sana layık olmadığımı da elbette biliyorum.
Yine de.
Gelsen…